5 Aralık 2014 Cuma

Mesele Şu !

Halil Sezai’nin İsyeeeaannn diye böğürmesi gibi iç sesim; sürekli bi isyanda. Sürekli dürtüp duruyor beni. Dinlemek ; uymak istemediğim aşikar ama damarlarımda akan kana kadar sızdıysa ha işte o fena !
Osmanlının Viyana kapısana dayanıp zorlaması gibi bişey benimki. O kapı açılmayacak ! O adam seni istemiyorr!
Olmayacak duaya amin demeyi kendime yakıştıramıyorum, o ayrı. Madem yakıştıramıyorsun neden, neyi zorluyorsun be güzelim diye sorma bana.. Çünkü açıklayabileceğim bir cümlem ne yazık ki yok ! Bende bilmiyorum.
Sonu başından belli olan bir durumu değiştirmek sadece Romantik komedi filimlerinde var olurken ben kendimi hangi romantik komedinin baş rol oyuncusu olarak görüyorum, bilmiyorum. Saçmalama boyutuna yeni bir örnek getirmek istenirse kendimi örnek gösterebileceğim oskarlık bir oyuncuyum. Ama ne yazıkki bir filmin içinde değiliz ve o film mutlu son ile bitmiyor. Ben kıçımıda yırtsam bitmeyecek .
E madem öyle..
Kaldıramayacağın yükün altına girip ne diye kendini değersiz hissetmene sebep olacak davranışlar sergiliyorsun ? Ha işte.. bu sorunun cevabını bulduğum gün hiç kimseyi kafama takmamayıda öğrendiğim gün olur.
O’nun bir suçu yok madem..
O zaman kendimi neden suçlu ilan ediyorum ? Neden kendimi hırpalayıp saçma sapan bir şeyin içinde debelenip kendi kendime bunu yapıyorum ? Tavşan daha küsmüş dağın haberi yok misali..
Bunun adı aşk ise..
Yooo dostum .. Çoook uzun zamandır mutlu mesut ortalarda gezip çiçekler saçarken ne derdimeydi böyle birşeyin içine yürüdüm. Bodoslama duvara tosladım .
Hemde ne duvar. !
Nuh diyor peygamber demiyor güzel yüzünü benden esirgiyor !
Tabiri caizse kanatlanıp gökyüzünde çiçek açsam adam durup şöyle bir bakar.. “aaa çiçek mi o der “ kafayı eğer devam eder.
Yani ben orda kanatlanmışım, hazerfen çelebi olmuşum uğruna uçuyorum ulan uçuyorum.. Hiç takılmaz.
Boğaz köprüsüne çıksam kendimi atacağım desem adam tv de görse beni kanalı değiştirir.
Neron oldum Roma yı uğruna tekrardan yakacağım desem gider kolluk kuvvetlerine haber verir.
Plajda oturup onu izlesem o kıçını döner deniz kabuğu toplar bide bana laf sokar.
Şurda ölsem sormazki neyin var ? Yani bu kadar netken herşey ne diye halen kafamı kurcalarsınki .. BİLMİYORUM.
Mutfaktaki çaycı bile halimi soruyor sen böyle değildin ne oldu sana diye Bi o sormaz. Neyin var diye. Neyim yokki..
Herşeyim tam da bi sen eksiksin de diyemeyeceğim için Halil Sezainin kadın versiyonu gibiyim resmen. Sürekli bir iç daralması.. sürekli bir yürek hoplaması..
Mesele mi ?
Meselenin büyüğü benim. Kendi kendime yaptığım bu eziyet. Ama sanırım çözdüm meseleyi kökten.
Mesele Şu;
Kimseye sonsuz mutluluk vaad edemem. Sonsuza kadar süren bir mutluluk peri masallarında bile muallakta kalırken ben sana ne verebilirim ki ? Kimseden göremeyeceğin kadar sevgi desem dönüp kıçınla gülersin bilirim. Yaşlandığında ayak tırnaklarını keserim desem onada ağız burun eğersin. Yemek yaparım çay demlerim gömleklerini ütülerim desem sana . Yüzüme bile bakmazsın. Bütün cesaretim ve yüzsüzlüğümle geldiğim bu noktada durup söyleyebileceğim tek bir şey var bayım.
Benden pes. Aşkımdan gebersemde Ne bir adım atarım sana, nede sana karşı bir sitem içine bürünebilirim. Sitem etme trip atma yaşını çoktan geride bıraktığıma göre.. ki buna zerre kadar hakkımında olmadığı aşikarken.. ne söylebeilirim ki sana ? Üstelik %100 haklıyken !
Beni nie sevmiyosun diye bir soru nasıl sorabilirim ki ?
Kanatlanıp uçtum olmadı,
Türlü kılıktan kılığa girdim olmadı,
İçtim dağıttım olmadı..
Güldüm eğlendim olmadı.
Ya hu bana baktığın göz değilde bi de öteki gözünle bakmandı tek derdim.. olmadı.
Tüm kapıları zorladığıma göre neyi zorluyorum ki daha ? Neyin mücadelesini kime karşı vereceğim ? Adam yer değirmeni ben ise Don kişot’um. O kadar umursamaz.
Ellerimde olan bu şeyi ret ettiğine göre banada efendi gibi yoluma gitmek kalıyor. Gitmesine gideceğim elbette de
Mesele o değil.. Seni köpek gibi özlicek olacak oluşumla nasıl baş edeceğim.. Ha işte meselenin aslıda bu..!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder